Skip to content Skip to footer

Müsriflik ve Savurganlık Dolayısıyla Kısıtlanma

Türk Medeni Kanunu, bireylerin hem kendi menfaatlerini hem de toplum düzenini korumak amacıyla bazı kişilerin hukuki ehliyetlerine sınırlama getirilmesine imkân tanır. Bu kısıtlama nedenlerinden biri de müsriflik, yani savurganlık halidir. Müsrif veya savurgan kişi, mal varlığını bilinçsizce, ölçüsüzce tüketen, ekonomik davranışlarını rasyonel biçimde yönetemeyen kişidir. Bu durum, yalnızca kişinin kendi ekonomik çıkarlarını değil, bakmakla yükümlü olduğu kişileri de tehlikeye soktuğunda hukuki müdahaleyi gerektirir.

Savurganlık dolayısıyla kısıtlama, kişinin tamamen haklarından mahrum bırakılması değil, hukuk düzeni tarafından belirli sınırlar içinde korunması anlamına gelir. Bu yazıda, müsriflik nedeniyle kısıtlama kurumunun hukuki dayanaklarını, uygulanma sürecini ve sonuçlarını ayrıntılı biçimde ele alacağız. Zira Altındağ Hukuk Bürosu olarak bireyin her alanda hakkının gözetilmesi ve bir kişinin özgürlüğünün, bir başkasının özgürlüğünün kısıtlandığı noktada bittiğinin vurgulanması asli sorumluluklarımızdandır.

Müsriflik (Savurganlık) Kavramı Nedir?

Müsriflik, Türk Medeni Kanunu’nun 406. maddesinde düzenlenmiş bir kavramdır. Kanuna göre, “savurgan olan, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı nedeniyle ailesinin ve kendisinin geçimini tehlikeye düşüren” kişiler, vesayet altına alınabilir.

Burada “müsriflik” yalnızca para harcama alışkanlığıyla ilgili değildir. Asıl önemli olan, kişinin ekonomik kaynaklarını ölçüsüz, mantıksız ve devamlı zarar doğuracak biçimde kullanmasıdır. Örneğin:

  • Gelirine oranla aşırı borçlanma,

  • Lüks tüketim alışkanlıkları,

  • Sürekli olarak zararlı yatırımlar yapma,

  • Kumar veya benzeri alışkanlıklarla mal varlığını tüketme,

  • Ailesinin temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma gelme,
    gibi davranışlar savurganlık kapsamında değerlendirilebilir.

Bu tür davranışlar süreklilik arz ediyorsa ve kişinin yaşamını veya ailesinin geçimini tehlikeye atıyorsa, mahkeme kararıyla kişi kısıtlanarak vesayet altına alınabilir.

Hukuki Dayanak ve Amaç

Savurganlık dolayısıyla kısıtlamanın dayanağı, Türk Medeni Kanunu’nun 406. maddesidir. Bu maddeye göre:
“Savurgan, alkol veya uyuşturucu madde bağımlısı, kötü yaşam tarzı süren ya da kötü yönetimi nedeniyle ailesinin ve kendisinin güvenliğini tehlikeye sokan ergin kişiler, vesayet altına alınabilir.”

Bu hüküm, iki yönlü bir koruma sağlar:

  1. Kişiyi korur – Kişinin kendi ekonomik çıkarlarını koruyamayacak duruma düşmesini engeller.

  2. Ailesini korur – Müsriflik yüzünden mağdur olacak yakınlarının haklarını güvence altına alır.

Amaç, cezalandırmak değil, kişiyi ve çevresini korumaktır. Kısıtlama kararıyla kişi tamamen ehliyetsiz sayılmaz, ancak bazı işlemleri vesayet makamının onayı olmadan yapamaz hale gelir.

Kısıtlama Kararının Şartları

Bir kişinin savurganlık nedeniyle kısıtlanabilmesi için yalnızca “para harcıyor” olması yeterli değildir. Hukuken bu kararın alınabilmesi için şu unsurların bulunması gerekir:

  • Savurganlık hali sürekli olmalıdır.
    Geçici ekonomik hatalar veya kısa süreli borçlanmalar bu kapsamda değerlendirilmez.

  • Davranışlar ciddi tehlike doğurmalıdır.
    Kişinin kendi geçimini veya ailesinin güvenliğini tehlikeye düşürmesi gerekir.

  • Tıbbi ya da sosyal raporlarla desteklenmelidir.
    Mahkeme, çoğu zaman sosyal inceleme raporları, banka kayıtları ve tanık beyanlarıyla kişisel durumun kalıcı olduğuna kanaat getirir.

Bu şartların varlığı halinde, sulh hukuk mahkemesi tarafından kişinin vesayet altına alınmasına karar verilebilir.

Kısıtlama Süreci Nasıl Başlar?

Müsriflik nedeniyle kısıtlama süreci genellikle kişinin yakın çevresinden gelen başvurularla başlar. Eşi, çocukları, kardeşleri veya diğer yakınları; kişinin ekonomik davranışlarının aile düzenini tehlikeye attığını düşünüyorsa, sulh hukuk mahkemesine başvurarak kısıtlama talebinde bulunabilir.

Mahkeme başvuru üzerine:

  • Kişinin mali durumunu araştırır,

  • Gerekirse sosyal hizmet uzmanlarından rapor ister,

  • Tanıkları dinler,

  • Kişinin yaşam tarzını değerlendirir.

Tüm bu incelemeler sonunda, savurganlığın kalıcı ve ciddi olduğu kanaatine varılırsa, kişi hakkında kısıtlama kararı verilir ve bir vasi atanır.

Vesayet Altına Alınmanın Sonuçları

Kısıtlama kararı verildiğinde, kişi tam ehliyetli sayılmaya devam eder ancak bazı işlemler için vasisinin onayına ihtiyaç duyar.

Örneğin:

  • Gayrimenkul satışı,

  • Yüksek meblağlı borçlanma,

  • Mal devri gibi işlemler ancak vasi izniyle yapılabilir.

Bu düzenleme, kişinin mal varlığının tamamen kontrolünü elinden almaz; yalnızca zararlı kararlar almasının önüne geçer. Vesayet altındaki kişi, günlük yaşamını ve küçük harcamalarını kendi başına sürdürebilir.

Vesayet, kişinin özgürlüğünü sınırlayan değil, haklarını koruyan bir mekanizma olarak tasarlanmıştır.

Kısıtlama Kararına İtiraz ve Kaldırılması

Kısıtlama kararı verildikten sonra, kişi veya yakınları bu karara itiraz edebilir. Kararın yanlış veya haksız verildiği düşünülüyorsa, üst mahkemeye başvurarak kararın gözden geçirilmesi talep edilebilir.

Ayrıca kişi, savurganlık halini sona erdirdiğini, ekonomik ve sosyal dengesini yeniden kazandığını ispat ederse, mahkemeye başvurarak kısıtlamanın kaldırılmasını isteyebilir.

Mahkeme bu durumda yeniden inceleme yapar, gerekirse uzman raporları alır ve kısıtlamanın kaldırılmasına karar verebilir. Bu yönüyle müsriflik nedeniyle kısıtlama geri dönüşü mümkün bir hukuki uygulamadır.

Savurganlık Davalarında Delillerin Önemi

Savurganlık kişisel bir durum olduğu için, mahkemenin doğru karar verebilmesi büyük ölçüde delillere dayanır. Bu davalarda delil olarak:

  • Banka kayıtları,

  • Kredi kartı harcamaları,

  • Mülk satış kayıtları,

  • Tanık ifadeleri,

  • Sosyal hizmet raporları kullanılabilir.

Mahkeme, bu belgelerle kişinin gerçekten mal varlığını bilinçsizce tüketip tüketmediğini değerlendirir. Özellikle yakın çevrenin beyanları, davanın sonucunu belirleyici olabilir.

Altındağ Hukuk Bürosu’nun Kısıtlanmaya Yaklaşımı

Müsriflik nedeniyle kısıtlama davaları, aile içi hassasiyetleri yüksek, hukuki açıdan da titizlik gerektiren süreçlerdir. Altındağ Hukuk Bürosu, bu tür davalarda hem kısıtlanma talebinde bulunan aile bireylerine hem de hakkında kısıtlama kararı verilen kişilere hukuki destek sunar.

Büro, sürecin tüm aşamalarında delil toplanması, sosyal inceleme raporlarının değerlendirilmesi ve mahkeme sürecinin yönetimi konularında deneyimli kadrosuyla hareket eder.

Müsriflik nedeniyle kısıtlama davalarında amaç, bireyin haklarını sınırlamak değil, onları korumaktır. Altındağ Hukuk Bürosu da bu ilke doğrultusunda, her iki tarafın da menfaatini gözeten dengeli bir hukuki temsil anlayışı benimser. Bize dilediğiniz anlarda iletişim kanalarımızdan ulaşabilir ve hukuk büromuzu ziyaret edebilirsiniz.